Bazar ertəsi, 29.04.2024, 07:09
Xoş gördük sizi Qonaq | RSS

Mən Türk övladıyam.(Əhməd Cavad)

Giriş forması
Axtarış
HARAY,HARAY MƏN TÜRKƏM !!!

Son xeberler

Əsas » 2010 » Oktyabr » 16 » Omer Faruk Suleymanoglu:Eli bey Huseynzade ve turkculuk haqqinda meqale.
15:07
Omer Faruk Suleymanoglu:Eli bey Huseynzade ve turkculuk haqqinda meqale.
ÖMER FARUK SÜLEYMANOĞLU
T.C. MUĞLA ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Doktora Öğrencisi.Ali Bey Hüseyinzade
ve Türkçülük
Ali Bey Molla Hüseyin
oğlu Hüseyinzâde, 24 Şubat
1864’te Kuzey Azerbaycan’ın
Salyan şehrinde bir çok din
adamı yetiştirmiş bir ailenin
çocuğu olarak doğmuştur.
Küçük yaşlarında annesini ve
babasını kaybeden Ali, çocukluk
yıllarını o sıralarda Kafkasyalı
Müslümanların şeyhülislâmı olan
dedesi (annesinin babası) Şeyh
Ahmet Salyanî’nin himayesinde,
Tiflis şehrinde geçirmiş, ilk
öğretimini de burada dedesinin
dinî mektebinde almıştır. Mirza
Fethali Ahundov’un bizzat
teşebbüsüyle Tiflis klâsik
gimnayumunda eğitimine devam
etmiş; Rusça, Farsça ve Arapça
öğrenmiş. Zamanın meşhur ilim
adamlarından Şeyh Ahmed’in
evinde toplanan Tiflis aydınlarının
(Mirza Fethali Ahundzâde de
dahil olmakla) sohbetleri, henüz
ilk gençliğinden itibaren onda
edebiyata ve felsefeye büyük ilgi
uyandırmıştır.
PetersburgÜniversitesi’
nde Fizik-Matematik Fakültesi’ni
(1889) ve İstanbul’da Askerî Tıp
Fakültesi’ni (1894) bitirdikten
sonra Bakü’ye dönmüş, burada
yazar, tercüman, dilci, ideolog,
şair, hekim, düşünür-edip olarak
çok yönlü faaliyete başlamıştır. 1
Ali Bey, 1889 yılının mayıs ayında
Türkiye’de “İttihat ve Terakki”
partisinin kurulmasına iştirak
etmiştir. 1897 yılından askerî
doktor unvanıyla Osmanlı-Yunan
Savaşı’na katılmış, sonra ise
İtalya’ya gitmiştir. 2
Sonra 1900’de müsabaka
imtihanını kazandı ve Askerî
Tıbbiye Mektebi’ne cilt ve
frengi hastalıkları öğretmen
yardımcısı tayin edildi. Fakat bu
görevinde uzun süre kalamadı;
Devr-i Hamidî polisi tarafından
takip edildiğine kanaat getiren
Hüseyinzâde, İstanbul’u terk
ederek Azerbaycan’a döndü.3
O, Türkiye’de “İttihat
ve Terakki” partisinin hayata
geçirdiği “Genç Türkler”
inkılâbından sonra 1910 yılında
yeniden İstanbul’a dönerek
üniversitede profesör unvanı ile
işe başlamıştır.
Ali Bey Hüseyinzâde,
buradaki aydınlarla birlikte
1911’de “Türk Yurdu”, 1912’de
ise “Türk Ocağı” derneklerinin
kuruluşuna katılmıştır.
1917 yılının Aralık ayında,
bir grupla beraber Müslüman
vilayetlerin Rusya’dan ayrılması
Ali Bey Hüseyinzâde
Kimdir?
ÖMER FARUK SÜLEYMANOĞLU
T.C. MUĞLA ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Doktora Öğrencisi
AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ 3 0 Temmuz - Ağustos 2006
için Avrupa devletlerinden,
özellikle de Almanya’dan yardım
almak gayesiyle Avusturya-
Macaristan’a gitmiştir. 1917
Bolşevik Devrimi öncesinde
Baku’de olan Ali Bey, “Müsavat”
partisinin millî ideologluğunu
yapmış ve partinin organı olan
“Açık Söz” gazetesinde makaleler
yayınlamıştır. Daha sonra yeniden
Türkiye’ye dönen Hüseyinzâde,
Azerbaycan’da Sovyet
rejiminin kurulmasından sonra
1926 yılında Bakü’de yapılan
Türkoloji Kurultayı’nda da iştirak
etmiştir. O, 1933 yılında çalıştığı
üniversiteden emekliye ayrılmış
ve 1942 yılında Üsküdar’daki
evinde vefat etmiştir. (4)
XIX. yy.ın sonlarında, o güne
kadar Rus ve Fars kültürü
arasında kalan ve İslâv düşüncesi
içinde kaybolmaya başlayan
Azeri Türkleri’nde öze dönüş
hazırlığı mahiyetinde, İslâm’a
bağlı ümmetçi milliyetçilik
olarak vasıflandırılabilecek bir
hareketin başladığı dönemde
yetişen Hüseyinzâde Ali Bey,
Petersburg’daki öğrencilik
yıllarında Rusya’daki milliyetçilik
akımlarının (Panislâvizm) ve Türk
dilinin mükemmelliğini savunan
Gürcü okul arkadaşının tesiriyle
Türkçülük (Pantürkizm) ülküsünü
ortaya atmış, Osmanlı Devleti’ni
ve Türkiye Türkçesi’ni müstakbel
Türklüğün temeli olarak gördüğü
için tahsili biter bitmez İstanbul’a
gelerek, aynı yıl girdiği Askerî
Tıp Fakültesi’nde kısa zamanda
Türklükle ilgili düşüncelerini
arkadaşlarına aktarmış ve
çevresinde geniş bir etki alanı
yaratmıştı. Turan şiiri o günlerin
mahsulüdür. (5)
TURAN
Sizlersiniz ey kavm-i Macar
bizlere
ihvânEcdâdımızın müştereken
menşei Turan
Bir dindeyiz biz, hepimiz
hakperestân;
Mümkün mü ayırsın bizi İncil
ile Kur’an?
Cengizleri titretti şu afâkı
serâser
Timurları hükmetti
şehinşâhlara yekser,
Fatihlerine geçti bütün kişver-i
kayser.
Azerbaycan’adöndükten bir yıl
sonra 1904’te, Yusuf Akçura’nın
Türkler için Osmanlıcılık,
Turancılık ve İslâmcılık
ideolojilerinden hangisinin doğru
olduğunu Kahire’de yayınlanan
Türk Gazetesi’nin 24-34. sayıları
arasında Kısm-ı Edebî köşesindeki
yazılarına, gazetenin 56. sayısında
(24 Kasım 1904) Bakü’den
A. Turanî imzası ve “Mektub-i
Mahsus” başlığıyla bu konudaki
düşüncelerini açıklamıştır.
Ali Bey bu yazısında
gazetenin eski sayılarında
Tatar olarak ayrı bir ırk olarak
gösterilen Kazanlılar, Kırımlılar,
Orenburglular’ın v.s.nin Türk Oğlu
Türk olduklarını, dünyanın çeşitli
yerlerinde yaşayan Türklerin aynı
İslâmî inanç altında, mezhep
duygusunun üstünde, aynı ırkın
mensupları olarak birbirlerini
sevmeleri gerektiğini, sun’î olarak
Pantürkizm ve Panizlâmizm gibi
ideoloji icadına gerek olmadığını
savunmuştur. Bu düşünceler
dar anlamda Pantürkizm, geniş
anlamda da Panturanizmin ilk
savunmasıdır.7
Türk halklarının bütün
bir birlik yaratması gerektiğini
kaydeden edip, “Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Muasırlaşmak”
idealini ileri sürerek millî birlik
sloganını tebliğ etmiştir.
Bu ideal, Türk dünyasının
büyük mütefekkirlerinden Ziya
Gökalp, Yusuf Akçura, Ali Suavi,
Ahmet Ağaoğlu ve diğerleri
tarafından da desteklenmiştir.
Ali Bey, Türk dili ve
tarihine bağlılığı, Millî ideolojinin
esas unsurlarından olan
Türkleşmek düşüncesine bağlı
kalarak açıklıyordu. Onun
İslâmcılık ölçüsüne dayanan
düşünce sistemi, “İslâm dini
aslında fikir ve içtihat hürriyetine
dayanmıştır.” ifadesiyle açıklanır.
Ali Bey, İslâmcılık ideolojisini
çağdaş uygarlıkla birleştirerek
asrın büyük icatlarıyla dinsel
inanç arasında ahenk kurmaya
çalışmıştır.
Muasırlaşmak sloganını
tebliğ etmekle halkın gericilikten
kurtulması için çağdaşlaşmanın
esas şart olduğunu ileri süren
büyük edip, bu amilin hayata
geçirilmesinde Avrupa’nın ileri
teknolojisini ve ekonomisinin bir
örnek olacağını söylemektedir.
Millî ideolojinin bu üç temel
prensibinde, uluslaşma devrinde
Alibey
Hüseyinzâde’nin
Türkçülük Anlayışı
AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ 3 1 Temmuz - Ağustos 2006
esas faktör sayılacağını gösteren
Ali Bey, kendi uygarlık tarihine ve
dinsel inancına sahip çıkmakla,
gelişmekte olan Avrupa
teknolojisini benimsemenin
parlak bir gelecek yaratacağını
vurgulamaktadır. 8
Kısacası Hüseyinzâde Ali
Bey, Azerbaycan’da yalnız dil ve
edebiyat sahasında değil, hatta
siyaset teorisinde bile, merkez
Osmanlı Devleti olmak üzere,
Türkçülük, Bütün Türkçülük,
hatta Panturanistlik fikri akımına
ilk açıklık veren adamdır.9
Türkçülüğe Yaptığı Katkılar
Azerbaycan Türkleri’nden olan
Hüseyinzâde Ali Bey, Türkçülük
hareketini Azerbaycan’da yayan
ilk kişi olmuştur. (10)
Ali Bey sadece
Azerbaycan’da değil, bütün Türk
dünyası çağında kavim olarak
kendini idrak etmenin, istiklâl
düşüncesinin yalnızca ressamı
değil, aynı zamanda mimarıdır da.
Sırf bu anlamda, sadece Mehmed
Emin, Neriman Nerimanov değil,
hatta Ziya Gökalp ve Kemal
Atatürk de Hüseyinzâde Ali
Bey’den ilham alıyor.
Azerbaycan’da millî
ideoloji seviyesinde Türkçülüğün
ilk defa harekete geçtiği trenin
direksiyonunda, herkesten önce
Ali Bey’i görüyoruz ve bu tren
sonraları bütün Kafkasya’dan,
Orta Asya’dan ve Anadolu’dan
geçiyor; kendi hareketinde millîmanevî
medeniyetin bütün esas
tabakalarını (ilmi, sanatı, felsefeyi,
sosyolojiyi ...) ihtiva ediyor.(11)
Türkiye’de 1911-1918 yılları
arasında Ziya Gökalp tarafından
sistemleştirilen “Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Muasırlaşmak”
prensiplerini Türk dünyasında ilk
önce ortaya atan ve yazılarında
müdafaa eden Hüseyinzâde Ali
Bey olmuştur.
Diğer bir ifadeyle, Ali Bey’in bu
üç ilke hakkındaki fikrinin Ziya
Gökalp’in Türkçülüğü arasında
bir köprü rolü oynamış olduğunu
söyleyebiliriz.(12)
Hüseyinzâde Ali Bey’in en
önemli tarafı şairliğinden ziyade
Türkçülük ve düşünce tarihimize
yaptığı tesirdir. O, Türkçülük
tarihinin temel taşlarından biri
olup, birçok yönüyle de başta
Türkçülüğün büyük teorisyeni
Ziya Gökalp olmak üzere Anadolu
ve Azerbaycan aydınlarını
etkilemiştir.
O Azerbaycan Türklüğünün
korunmasında dayanak noktası
olarak, mezhep ayrılıklarının
üstünde duran İslâm birliğini
Osmanlı Devletin’nin temsil
ettiğine inanmış ve İslâm
dünyasının kurtuluşunu da
Türkiye’nin gelişmesinde
görmüştür.(13)
Edip, Türkiye’de de
Kafkasya Müslümanlarının bir
bütün olarak Rusya Türkleri’nin
talihi ve gerçek tarihî durumu
ile ilgili aktüel problemlerin
çözümüyle uğraşıyor. Bu işin
yararına kendisinin Türkiye’deki
şahsî nüfuzundan ve zengin
içtimaî ilişkilerinden faydalanıyor.
Öyle ki, Hüseyinzâde Ali Bey bu
amaçla Rusya Müslümanlarının,
Türk-Tatar halklarının “Müdafaayı
Hukuk Cemiyeti”nde (1915-
1916) faal rol oynuyor, beş dava
arkadaşıyla birlikte “Turan Heyeti”
adı altında Avrupa’ya (Budapeşte,
Viyana, Berlin ve Lozan’da
“Rusya’daki Halklar Kongresi”ne
(1916), Stockholm’de “Sosyalist
Kongresi”ne (1917), 1918’de
Ahmed Ağaoğlu ile birlikte
Batum’da ve Gence’de, 1926’da
Fuad Köprülü ile birlikte Bakü’de
I. Türkoloji Kongresi’ne katılıyor.
Çevresine gerçekten
dahi ışığı, peygamber, “resul”
nuru saçan, “Hüseyinzâde
Ali Bey’in üçlü düsturu
bütün Türk dünyasında yeni
ufuklar açtı.” (Ziya Gökalp)
diyerek onun “Türkleşmek,
İslâmlaşmak, Avrupalaşmak”
çağrısını “peygamber düsturu”
sayıyorlardı.
İttihat, kuvvet, terakki!
Ali Bey’in “Turan” ideali bu
aşamalardan geçiyordu: “Bir
millet için herşeyden öncde arzu
edilecek şey kuvvettir. Çağımızda
milletlerin selametine, saadetine
AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ 3 2 Temmuz - Ağustos 2006
yegâne vasıta budur.” Bilhassa
kuvvet için kalkınma, kalkınma
için ise ittihat (birlik) gereklidir.
Gerçekten de Ali Bey, sanki
bugünümüzü daha o zamandan
ilan ediyordu: “Önce ittihat, sonra
terakki.” Onun bilhassa “İttihat
ve Terakki Fırkası”nın temelini
atması tesadüfî değildir. Bu ittihat
ve terakkinin programına “Turan”
sözü, dünyadaki bütün Türkler’in
ekonomik, edebî, kültürel birliği
sözü yazılmıştı.
“Turan” derken Ali Bey,
herşeyden önce tek manevî
mekânı, bütün Türkler için
sabit değişmez manevî vatanı
göz önünde bulunduruyordu.
Bu vatanın arazisi, vahit İslâm
idi., vahit Türk kültürü, dili ve
maneviyatı idi. Belki de sırf Ali
Bey’in bu öğretisinden sonra
Atatürk, kendi ünlü millet tarifini
ve düsturunu söylemişti: “Türkiye
Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür”
ve “millî benliğini bilmeyen milletler
başka milletlerin avıdır.”(14)
DİPNOTLAR:
1.Y.KARAYEV, Azerbaycan Edebiyatı, İst., 1999.
s. 227. 2.M.GARİPLİ, Azerbaycan Dünyası, Bakü,
2003, S. 1, s. 16. 3.Y.AKÇURA, Türkçülüğün
Tarihi, İst., 2001, 143. 4.M.GARİPLİ, Azerbaycan
Dünyası, 2003, S. 1, s.16. 5.A.Haydar BAYAT,
Hüseyinzâde Ali Bey, Ank., 1998, s. 31. 6.a.g.e.,
Baxış: 3126 | Əlavə edib: Oguzturk | Reytinq: 5.0/1
Şərhlər: 0
Yalnız qeydiyyatdan keçmiş istifadəçilər şərh yaza bilər.
[ Qeydiyyat | Giriş ]
Təqvim
«  Oktyabr 2010  »
B.e.Ç.a.Ç.C.a.C.Ş.B.
    123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031





Bizim sorğu
Saytımızı necə qiymətləndirirsiniz?
Cavablar: 466

counter

Statistika

Online cəmi 1
Qonaq 1
İstifadəçilər 0

Copyright MyCorp © 2024
Конструктор сайтов - uCoz